Hayata Özgü

Yazmak bir dışa vurum benim için; kimi zaman kendimi kimi zaman dolaylı-dolaysız yansımaları. 

İşte ben de buradayım, bloglananlar kervanındayım...


18.08.2009

Yazar ne yazar?

Herhalde her insan merak ediyordur; okuduğu yazıların hangi şartlarda, nelerden etkilenilerek yazıldığını. Yazıyı kaleme alan sadece kendi tecrübelerini, düşüncelerini mi yazıyor, yoksa ertafından gördükleri duydukları doğrultusunda mı yazıyor? Belki ikisi de değil, tamamen hayal ürünü tüm kurgular. Kim bilir okuduklarından çalıyor belki de farketmeden, farkettirmeden.

Bana gelecek olursak... Aslında tüm bunların bir kolajı benim yazdıklarım. Kurduğum uzun cümleler, içinden çıkamadığım anlamların kağıda birer aksi. Anlatmayı ne kadar becerebiliyorsam o kadar aktarabildiğim... Biraz kendimden bir parça katıyorum, biraz otobüste yanıma oturan gazeteci kadından, biraz da uydurduğum hayallerden. Önceki gece okuduğum bir cümleyi seviyorum bazen. Not etmişsem bir kenara, düşünüyorum kim neden nasıl yazmış diye.

Uzakta tanımadığım bir adam ya da kadın, belki bilgisayarının başında, belki ufak bir not defterine yazmış. Karalamış beğenmediği yerleri. Yerine yenilerini yazmış. Yazarken saat kaçtı acaba? Yağmur yağıyordu belki de. Müzik dinliyordur kimisi. Kahve içen de vardır muhakkak. Bir yerlede birileri yazıyor, karalıyor durmadan. Bir beklentisi olmadan, içinden geldiğince oynuyor kelimelerle. Kimi zaman kelimeler oynuyor yazanla, dalga geçercesine.

Bazen yarım kalır yazılar, sonu gelmez bir türlü. Bekletmek gerekir bir süre. Günler, aylar geçer üsünden tekrar açılır eski sayfalar. Zamanı dolmuşsa dökülür yazının eksik kalanları. Öyle an olur ki bir sinirle yırtar atarsın çöpe sayfalarcasını. Pişman da olsan, kimi yazılar atılmak için yazılmıştır. Onların da kaderi vardır, yok olacağı günü saklayan. Ölümü beklercesine, bilmeden bekler yazılar da kaybolacağı günü. Yazanın bile elinde değildir bu günü belirlemek çok zaman.

Unutulanlar ise an can sıkanları benim gözümde. Aklımda kurguladığım bir yazı, o an not edemediğim için uçup gider gündelik telaşlarda. Kaybedersin hikayeni, bir eşyanı kaybetmiş gibi gelir o an. Başka bir şey bulayım da yazayım istersin. Sanki aklın durur o an. Bir cümle bile yazamazsın. İlham perisini beklersin, gelip kulağına üflesin diye. Onun da kesin senden önemli işleri vardır. Bekledin mi gelmez öyle. Nazlıdır da kimi zaman. Sancılıdır. Konuyu söyler, gerisi gelmez bir türlü. Böylece başlamadan biter kimi yazılar, doğmamış bebekler gibi.

Bu yüzden merak ederim okuduğum satırları kim ne şekilde yazdı diye. Kendini mi anlattı bir başkasını mı önemini kaybeder o an. Hangi koşullarda yazıldığıdır merakımı cezbeden. Görmek isterim bir yerlerde, bir şehirde gündüz ya da gece kağıda akan cümlelerin doğuş anını....

3.08.2009

Bir Parça Zaman

Hayal kuramadığım zamanlar oluyor bazen. Yorgunluktan olsa gerek. Öyle ki; güzel şeyler düşüneyim isterken kafamdan abuk şeyler geçerken buluyorum kendimi. Hani öyle dişe dokunur şeyler de değil düşündüklerim; eften püften, gelir geçer, gündelik şeyler. Kaybolmuş gibi hissediyor insan böyle zamanlarda. Belki de ben öyle hissediyorumdur, bilmiyorum. Bir şekilde kurtulmalı bu düşünceler bulutundan...

Müzik dinliyeyim diyorum, bir de bakıyorum müzik kendi kendini dinler olmuş. Şarkılar çalıyor ama akıl başka yerlerde. Ne yapsam ne etsem derken, hadi biraz eşlik edeyim diyorum. Sezen Aksu söylüyor, ben mırıldanıyorum...

“Gel uçurtma bayramları var
Haydi sevin de gel
Ölümsüz özgür çocukluğuna
Yeniden yol ver

Haydi koş haydi gel
Bir avuç sevinç al annenden
Bana da biraz ver
Öylesine öylesine yalnızız ki...”

Sanki çocukluğuma dönsem daha kolay hayal kuracağım, daha gerçekçi olacak hepsi, daha inanası. Bir uçurtma kadar hür olacak hayallerim de. İnanacağım belki de. Koşup anneme anlatacağım, hevesle soluk soluğa. Elleriyle saçımı okşayacak, gülümserken yüzüme. Aklından neler geçiyor olacak, ben bilmeyeceğim. Belki o da benle hayaller kuracak, çocuk zamanımdan bir parçaya ortak olacak. Hayallerime inandığını düşünüp, sevineceğim gözlerine bakarken. Ve sarılıp öpeceğim pamuk yanaklarından. Evimiz gibi kokan saçlarını koklayacağım usulca. Sonra... 

Sonra şarkı bitiyor yine. Dönüyorum dünyaya. Annesinden bir avuç sevinç almış çocuğun coşkusunu duyuyorum içimde. Gözlerim nemlenmiş... Burnuma kokusu geliyor inceden. Yine kanatlarına sığınıyorum biraz ürkek... Öylesine yalnız değilim, değiliz, biliyorum...