Hayata Özgü

Yazmak bir dışa vurum benim için; kimi zaman kendimi kimi zaman dolaylı-dolaysız yansımaları. 

İşte ben de buradayım, bloglananlar kervanındayım...


7.07.2009

Bin Muhteşem Güneş

Khaled Hosseini. Uçurtma Avcısı’ nın yazarının yeni kitabı; Bin Muhteşem Güneş

Adı 17. yüzyıl Pers Şairi Saib-i Tebrizi’ nin bir şiirinden alıntı olan bu kitabı okumaya büyük beklentilerle başlamamıştım. İlk romanı Uçurtma Avcısı’yla oldukça yankı uyandıran yazar hakkında tek bilgim bundan ibaretti ve birçok yazarda olduğu gibi diğer kitaplarının gölgesinde kalan bir roman olabileceğini düşünmüştüm. Çok yanılmışım!

Bir kitabı okumadan önce cildini ve özellikle arka kapağını inceleyenlerdenim. Bu bir kitap için tabi ki ölçüt değil, ancak pazarlama için oldukça etkili bir alan. 1965 – 2003 yılları arasında Afganistan’ da yaşayan iki kadının öyküsü anlatan bu romandan bahsetmeden önce kitabın arka kapağında yazan bir cümleyi aktarmak istiyorum.

“Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar. Afganistan’ ın Khaled Hosseini’ de yaşadığı gibi…”

Memleket özlemi çekmemiş olan biri için pek de anlam taşımayan bu cümleler, başta benim için de sıradan cümlelerdi. Ta ki kitabı bitirip son sayfasını çevirdiğimde ülkemi ve Afganistan’ da yaşayan kadınları düşündüğümde anlamlandı. Kadın hayat bulmadan; yaşamadan ve üretmeden bir ülke, ülke olmuyordu. Neden mi böyle düşündüm? 

Ellerinden kimlikleri alınan iki kadının öyküsü, Bin Muhteşem Güneş.

Meryem ve Leyla apayrı dünyalarda büyümüş iki çocuk-kadın. Çok küçük yaşta bambaşka sebepler nedeniyle evlendirilmişler. O bizim bildiğimiz Ünzile hikâyesi akla geliyor, ancak çok daha farklı, çok daha hazin ve çok daha acı dolu. 
Burka’ larnın ardından dünyaya bakan, sokağa erkeksiz çıkamayan, seyahat edemeyen, söz hakkı olmayan kadınlar. En ufak bir iftira karşısında dahi dayak yiyip, işkence gören kadınlar. Büyük güçlerin kuklası olmuş sözde liderlerin onlara bahşettiği tüm yasaklara rağmen hayatta kalmayı başaran, güçlü kadınlar. Üstlerine bombalar yağarken bile umutlarını kaybetmeyen, siyahlar ardına, kapılar ardına saklanmış savaşçı kadınlar. Ülkeleri için var olmaları gerektiğini öğrenmiş, doğacak Bin Muhteşem Güneşi bekleyen kadınlar. İslam’ ı vahşet ve yasaklar olarak kendince yorumlayıp törelerle ülke yönetenlere gücü yetmese de kalplerindeki inanca güvenen bu iki kadın; asıl gücün bilekten değil, yürekten geldiğinin kanıtı.

Kendime sormadan edemedim, elimdeki tüm bu hakların ve fırsatların gerçekten farkında mıyım diye. Bu ülke kadın başbakan çıkarmış bir ülke – mevzu, ne kadar doğru ne kadar yanlış yönetmiş olduğu değil –. Kadın profesörler, pilotlar yetiştirmiş bir ülke benim ülkem. Sanayici ve iş adamlarının dernek başkanlığını bir kadın yürütüyor bugün. Bu liste daha uzar gider. Her alana bir kadın eli değmiş ve belli ki çok şeyler değişmiş. Öte yandan madalyonun diğer yüzüne bakmaya cesaretim var mı bilemiyorum.

Hala okula gönderilmeyen kız çocukları olduğu için kampanyalar düzenleniyor. Ulaşılabilenler şanslı bir kesim, ancak ulaşılamayan yüzlercesi var. Nüfusa kaydı olmayan kızlarımız var. Az çok eğitim almış ancak evde oturan genç kızlarımız var. En verimli en güçlü zamanlarını çeyiz hazırlamakla geçiren bu kızlar, yarın anne olduklarında çocuklarını eğitecek olan ilk öğretmenler olacaklar. İlkokul öğretmenimin söylediği sözler hala kulağımda: “Eğitim evde başlar.” Ve ilk öğretmen annedir.

Öte yanda elinin altında her türlü fırsatı olan bir nesil var. Aynı zamanda bu fırsatları boşa harcaması öğretilen bir nesil bu. Günlerini internet kaferlerde, nasıl kazıldığından bihaber oldukları parayı barlarda, eğlencelerde har vurup harman savuran bir nesil. Ellerindeki hakların nasıl elde edildiği hakkında pek de fikirleri olmayan, dolayısıyla bunun kıymetini pek de anlamayan… Düşünmeden edemiyorum.

Belki de tüm sıkıntılar burada başlıyor. Uğrunda savaş verilmeden elde edilmiş olan hakların kıymeti de az oluyor. Belki kısıtlamalar değer katıyor kaybedilen hürriyete. Elindekine sahip çıkmak için önce hak etmek mi gerekiyor? 

Bu güzel ülkenin kadınlarının en az Meryem ve Leyla kadar yürekli mi olması gerekiyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder