Hayata Özgü

Yazmak bir dışa vurum benim için; kimi zaman kendimi kimi zaman dolaylı-dolaysız yansımaları. 

İşte ben de buradayım, bloglananlar kervanındayım...


30.10.2009

Habil öldü, günahlar da onunla gömüldü





Bazı şeyler evrenseldir. Mesela müzik. Sözlerini anlamaya ihtiyaç duymayız çok zaman. Hüzünlenebiliriz bir tınısında gitarın ya da coşabiliriz sadece ritminde. Öyle ya, kırmızı güller aşkı çağırır nerede olursak olalım. Sevgiliye uzatılan bir davettir buketteki. Ve ağlamak da tüm dünyada aynıdır. Her bebeğin doğumunda duyulan o ses ve ölenin ardından akan yaşlar... Mutluluk ve hüznün kesişim noktası ağlamak.
Evrendeki bunca ortak duyguyu paylaşmamıza rağmen hala insanların arasındaki uçurumları anlayabilmek öylesine zor ki. Aynı dili konuşup, anlaşamamak, aynı evde yaşayıp birbirini tanımamak... Milyonlarca insan varken evrende, paylaşacak kimse bulamamak... Bütün bunların sebebini merak eder dururum işte. Neden çabalamadığımızı ve bu kadar bencil olduğumuzu anlamaya çalışırım. Maddi hiç bir sebebe dayanmadığına eminim bu yoksunluğun, izole edilmişliğin. Belki bu içgüdüsel anlaşmazlığın suçlusu kardeşini öldüren Kabil’den kaynaklıdır. Habil gerçekten ölmüştür belki de. Onunla birlikte yeryüzünden silinmiştir iyilikler. Bunca evrensel paylaşım karşısında; dünyanın her kıtasına yayılmış, yağmalamış ve hala mutlu olamamış insanlığın bu kadar kökten bir dayanağı olmalı bencilliğine.


7 nota ile sonsuz bir ortak dile sahipken, anlamamak ve anlatamamak evrimleşirken kaybettiğimiz bir gen mi acaba? Ancak Havva ile Adem o ilk elmayı yediğinde kaybolmuş olmalı ki, biz hala deniz altındaki yunusların çığlıklarını deşifre ederken en yakınımızdaki insanın acılarını ve sevinçlerini paylaşamıyoruz. Hiç olmayan bir algı ile yaşamaya çalışıyoruz. Kapattığımız kapılarımıza yetmezmiş gibi kilitler takıyoruz. Biri gelip içimizdeki Kabil’i görmesin diye, her sabah Habil maskesini takıyoruz açmadan önce kapılarımızı. Yolda yanından geçtiğimiz çocuğa gülümsüyoruz bazen, daha inandırıcı olmak için. Kendimizi hergün daha çok kandırıyoruz büyüdüğümüzü düşünerek. Oysa yeni doğmuş bir bebekten daha büyük değiliz, toprağa daha yakın değiliz.


Evrensel olan son birşey daha var: kutsal inançlar. Paylaştığımız tek ortak noktamız bu. Daha gerçek bir dayanağımız yok bundan başka. Çünkü sorgulamak gerekmiyor. Kutsal inançların yaptırımına öylesine muhtacız ki; affediciliğin sonsuzluğuna güvenmek hoşumuza gidiyor. Tüm günahların elbet affedileceğini bilmek, Habil’in ölümünü manasız mı kılıyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder